Latin harflerine aktaran: Ali Yayla & Zehra Yılmaz

 

[Halk Bilgisi Mecmuası, Halk Bilgisi Derneği tarafından 1928 yılında çıkarılmış tek sayılık bir dergidir. 1927 yılında Ziyaeddin Fahri (Fındıkoğlu) ve Mehmet Halit’in (Bayrı) öncülüğünde bir grup aydın tarafından kurulan dernek, bu mecmua ile yapacağı folklor araştırmalarının kapsam ve yöntemini açıklamayı hedeflemiştir. Dernek aynı zamanda harf ve dil devrimine destek olmayı ve Türkçenin kaybolmuş özelliklerini ortaya çıkarmayı da amaç edinmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuna denk gelen yılların fikir evrenini ve entelektüel yönelişlerini anlamak için önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğümüz bu mecmuanın ilgililere ve bu alanda yapılacak çalışmalara ışık olmasını temenni ediyoruz.

Bu çeviri çalışmasında orijinal metinde yer alan noktalama işaretleri ve imlâya müdahale edilmemiştir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan sözcüklerin yazımında, metindeki ifadeler yerine Türk Dil Kurumu’nun belirttiği kurallar (“etüd” yerine “etüt” veya “his ettirdiği” yerine “hissettirdiği” gibi) esas alınmıştır. Günümüzde kullanımda olmayan kelimeler için ise Kubbealtı Lugat’ı temel alınmış,  uzun ve ince harfler için şapka (â, î, û, ô), ayın için kesme işareti (‘) kullanılmıştır. Orijinal metindeki sayfa numaraları köşeli parantez içerisinde, italik olarak belirtilmiştir.]

 

 [1] HALK BİLGİSİ MECMUASI

Yıl: 1928

Halk Bilgisi Derneği Umumî Merkezi Tarafından Neşrolunur.

Cilt: 1

YÜRÜYECEĞİMİZ YOL

            Bir müddet evvel Ankara’da teşekkül eden “Türk Halk Bilgisi Derneği”; tetkiklerine ve neşriyatına vasıta olacak mecmuasını ancak şimdi neşredebilmek imkânını elde etmiştir. Muhtelif mülâhazalardan dolayı gayr-i mevkut olarak çıkması daha faydalı ve daha hayati görülen mecmua; fikirlerini neşredeceği müessesenin, mecmuanın îfâ edeceği vazife ve hizmetlere ait düşündüklerini, meslektaşlarına arz etmek mecburiyetini duyuyor.

***

“Halk Bilgisi Mecmuası”; çalışmalarını başlıca dört saha üzerinde toplamakta olup neşriyatını bu plana göre tertip ve tanzime çalışacaktır. Bu sahalar şunlardır:

  • Tetkik kısmı;
  • Anâsır kısmı;
  • Terbiye kısmı;
  • Kitabiyat, şüun kısmı;

Bunların her birinin, derneğin faaliyet ve gayelerine nazaran hâiz olduğu mânâ ve ehemmiyeti kaydetmeden geçemeyeceğiz. Her şeyden evvel şunu söyleyelim ki ilk bakışta çok yüklü, belki de lüzumundan fazla dağınık aksamı ihtivâ eden bu plan, haddizâtında halk bilgisi faaliyetine ait kurulacak herhangi bir şebekenin mesai sisteminden başka bir şey değildir. İçtimâi hayatın tekâmülüne hâkim olan “iş bölümü” halk bilgisi faaliyetlerinde kendisini gösterinceye kadar, dernek böyle bir plan üzerinde yürümeyi gayesine kavuşmak itibarıyla çok doğru bulmaktadır.

 [2] Mecmuanın ilk kısmını tetkiklere hasrediyoruz: Burası Halk Bilgicilerinin, toplamış oldukları malzemeyi kendi fikirleriyle, bir izah çerçevesi içinde, neşretmelerine mahsustur. Halk bilgisinin mevzûuna dahil aslî ve fürû‘ bütün meseleler, halk bilgisinin usûllerine ve gayelerine müteallik bilcümle mülâhaza ve mütâlaalarla beraber memleket folklorunun felsefe, ahlâk, edebiyat, iktisadiyat, lisan… gibi herhangi bir şubesi üzerine yapılmış etütler; ilk kısmın kadrosuna girebilir. Mahiyeti itibarıyla ilmî, nazarî sıfatlarını da izafe edebileceğimiz tetkik kısmı üzerinde sadece bir noktaya işaret etmek isteriz: Haddizâtında tarihe, içtimâî ilimlere yardımcı olan halk bilgisi, medeniyet âleminde henüz yeni denecek bir tarihe maliktir. Bizde ise bu tarih, büsbütün yenidir ve hatta belki başlamamıştır bile. Tetkikler yapılmadığı, malzeme toplanmadığı gibi, bunların yapılış ve toplanış tarzlarına, usûllerine ait de hiçbir yol gösteren olmamış, bu hususta hiçbir rehber neşir ve tâmim edilmemiştir. Bu vaziyette tetkik kısmının ihtiva edeceği ilmî mesâilde nazarî mülâhazalarda; halk şe‘niyetine istinâd itibarıyla zayıf olan bazı terkibî kanaatlere sahip olmak, hatalara düşmek ihtimali vardır.

Filhakika bu ihtimal, halk bilgisi mesaisinin ilmîliği itibarıyla bizi lüzumu kadar düşündürmelidir. Biz bir taraftan malzemenin toplanış ve tetkik ediliş tarzlarını, usûllerini gösterirken, diğer taraftan müdekkiklerimize, halk bilgisi meselelerine karşı ilmin esas şiarı olan azamî müsamaha ve tahmin düşüncesinin kullanılmasını, kat‘î hükümlerden sakınılmasını tavsiye edeceğiz. Bugünkü ilim erbabımızın vazifesi, folklor sahasında, halk bilgisinin mahiyetini izahtan, onun hakkında nazariyeler yürütmekten ziyade halk bilgisi malzemesini toplamak, sadık bir tarzda onlara mâkes olabilmektir. Bununla beraber müdekkiklerimizi münfail bir vaziyette bırakmak da istemeyiz. Onları mihanikî bir alet gibi sadece toplamaya değil, aynı zamanda, biraz da kendisinin şuur ve felsefesini işletmeye sevk etmeye büyük bir ehemmiyet vereceğiz.

Elhâsıl bu kısım, umumi terkîplere, küllî hükümlere gitmeden yapılacak muvakkat ve az çok ilmî izahlara, esasları sağlam kanaatlere mahsus olacaktır.

***

Mecmuanın ikinci kısmını anâsıra hasrediyoruz: Burada müdekkiklerimizin sâdıkane [3] bir surette toplamış oldukları halk bilgisi malzeme ve anâsırını olduğu gibi göreceğiz. Halk diline, halk felsefesine, halk şiirine ait ele geçirilecek herhangi bir mahsul, sırf bir müstensih ve bir câmi olan müdekkikin imzası muhafaza olunarak neşredilecektir. Bilhassa bu imza muhafazasına ehemmiyet vereceğiz. Bu suretle dernek, bir taraftan mâşerî sa‘y iştiyakını yaratmaya çalışacak, diğer taraftan, hususuyla bizde ekseriya görüldüğü gibi, ilim istismarcısı derekesine, ilim ahlâkının takbih ettiği böyle bir vaziyete düşmekten sakınacak, her müdekkike -derneğe verdiği mahsul ne kadar cüz‘î ve mütevâzi olsa da- Türk halk bilgisi tarihinde verilecek mevkiye hürmetkâr kalacaktır. 1

***

Mecmuanın üçüncü kısmını terbiyeye hasrediyoruz: İlk bakışta, mecmuamızda böyle bir kısmın manâsı olamayacağı hatıra gelirse de hakikatte böyle değildir. Biz bu kısımda, halk bilgisi faaliyetlerinin gayesini kastediyor, tetkikleri, ilmin kuru ve mücerret fezâsı içinde ölü bir halde yaşatmaktan ziyade, onları hayatın hevâ-yi nesîmîsi içinde bulundurmaya, hayatımıza hâdim bir hale getirmeye, elhâsıl mücerretlikten kurtarıp müşahhas yaşayışla alakasını tesise mâtuf tatbîkî ve terbiyevî mesaiyi hedef ediniyoruz. Halk Bilgisi Derneği; halk bilgisi faaliyetinin şiddetle hissettirdiği bir taazzuv ihtiyacına cevaptan başka bir şey değildir. Bu taazzuvun ise iki taraflı olduğunu peşinen söylemek lâzımdır: Bir taraftan halktan alır, onun manevî hüviyetini tetkik ederken, diğer taraftan ona aldıklarımızın terkîbî ve tehzîbî şeklini, Garb Medeniyeti’nin muhtelif içtimâi müesseselere müteallik tekniklerinden geçmiş ve işlenmiş şekillerini vermek mecburiyetindeyiz. Ta ki gerek halk derneğe, gerek dernek halka samimi bir bağ ile bağlansın, sırf bir müsteşrik, bir müverrih, bir âsârıatîkacı zihniyeti ile hareket etmek, bu suretle mücerred ilim tetkiklerinin sadece ferdî zevk ve hevesini tatmak hodbinliğinden içtinâb edilsin.

Mesai sahamızın bu kısmı üzerinde yürürken iki noktaya fevkalâde dikkat etmeye çalışacağız: A- Halktan almak, onun maneviyatını öğretmek, B- Bütün ânatıyla öğrendiğimiz [4] bu maneviyeti medeniyetimizin çerçevesine yerleştirmek hususlarında tam bir sadakat ve derin bir muhabbet.

Bizi bu tarzda bir faaliyete bizzat ilmin mahiyeti sevk ediyor. Her bilgi nazariye ve ameliyeyi müştereken muhtevîdir. İlmî ve tatbîkî kısımlar, nazariyata müsteniddir. Böyle bir istinâddan mahrum fikirler, tatbik kabiliyetinden ve semere vermek istidâdından uzaktır. Bilmukâbele amelî ve tatbîkî cihetlerini düşünmeyen ve tatbikata yaramayan ilim, vâsıta-i bir tefekkürden, boş bir muâkaleden başka bir şey değildir. İlim, esasında hayati bir gayeye maliktir. Şu kadar ki o, ilk hatvelerini hissî düşüncelerle atar. Fakat bu, onun hayat ve fayda ile alakasızlığı demek değildir. Biz bu mülâhazalarla, on dokuzuncu asrın tarihine ve içtimâi ilimlerle medeniyet tarihlerine hâdim bir bilgi şûbesi olarak ortaya attığı “halk bilgisi” faaliyetlerini memlekette müteaddî, mütesânid bir hale getirmeye çalışırken, anâsır kısmında malzemesi toplanan, tetkik kısmında izahları yapılan ve nazariyeleri kurulan halk bilgilerini hayata ve cemiyete nakletmek istiyoruz. Üçüncü kısmın bütün manâsını ve felsefesini burada aramalıdır. Maksadımız, halk bilgisinin herhangi bir saha ve şûbesinde, memlekete yabancı bir müsteşrik zihniyeti ile, mücerred bir tecessüs ile hareket eden bir müverrih kafasıyla, eski eşyaya müptelâ bir âsârıatîkacı düşüncesiyle hareket etmemek, müşahhas yaşayıştan uzaklaşmamak, mücerred ve umumî fikirlerle, müşahhas ve hususî fikirler arasında daima aradığımız râbıtayı tesis etmektir.

***

Mecmuanın dördüncü ve son kısmını kitâbiyata, dernek şüun ve hâdisâtına hasrediyoruz: Halk bilgisinin mevzuları, halkın sinesinde ve kitlenin hafızasında yaşadığı kadar kitaplarda da bulunmaktadır. Halk bilgisini alakadar eden herhangi basma ve yazma bir kitap, icabında tetkik kısmı için bir yazı hazırlayan, anâsır kısmı için bir mahsul toplayan müdekkiki münasebetdâr edebilir.  Mecmua, bu gibi eserlerden sırası düştükçe kontrandolar yapacak, onlarla müdekkikleri karşı karşıya getirecektir. Hasseten mevzularımızla râbıtadâr yazma eserlerin kitâbiyatına, muhtelif sebeplerden dolayı daha ziyade ehemmiyet vermek fikrindeyiz.

Yine bu kısımda derneğe müteallik şüun ve hâdisattan bahsedilecektir. Âzâmızla dernek ve mecmua arasında cereyan eden ilmî muhâberatı, başka memleketlerde bizimle fikren ve fiilen alakadar olan zevat ve müessesat ile tesis edilen münasebeti bu kısma kaydedeceğiz.

***

[5] Bu mütâlaalara ilâveten şu nukâtı da kayda lüzum görüyoruz: Programımızda, başka memleketlerdeki halk bilgisi hareketlerinden bahisler, tercümeler ve telifler girebileceği gibi, arkadaşımız olan diğer Türk ülkelerinin folklorları da mevzubahis olacaktır. Yalnız gerek ecnebi memleketlerin, gerek diğer Türklüklerin halk bilgisi meşgûliyetlerini, ancak bize teallukları ve yardımları dolayısıyla, yoklamaya ehemmiyet vermelidir. İşin bir taraftan nazariyatını, diğer taraftan tatbikatını araştırırken onlardan ilmî hisseler çıkarmak, müdekkiklerimizin rü’yet-i ufuklarını genişletmek maksadından bir an ayrılmayacağız.

İşaret ettiğimiz bu iki noktadan şüphesiz en mühimi, ırkdaş Türklüklerin halk bilgileridir. Zira onlar, Anadolu folklorunun tetkik ve mukâyesesinde, burada zikre lüzum görmediğimiz sebeplerden nâşî, müdekkiklerimize muavin mahiyetini hâizdirler.

***

Mecmuanın neşriyat planının gösteren musahabemize nihayet verirken yukarıda işaret ettiğimiz bir noktaya tekrar temas eylemek istiyoruz. “Halk Bilgisi Mecmuası”nın teşrih eylediğimiz bu planın geniş olduğu kadar dağınık bulunduğunu itiraf ederiz; fakat evvel emirde her faaliyetin ilk hatvelerinin bu mahiyeti arz edeceğini kaydedelim. Bu vaziyet aynı zamanda zarurîdir. Zira yukarıda dediğimiz gibi, henüz fikir hayatının bölümü vâki olmamıştır. Biz bu zarurete tebean mesaimize başlarken, aynı zamanda, böyle bir bölümün tedrîcen tesisine vâsıta olacağımızı kuvvetle zannediyoruz. Filhakîka halk bilgileri faaliyeti, bu tarzda geniş ve mevzuu itibarıyla dağınık bir plan ile devam ettiği müddetçe, iş bölümünün tabiî bir neticesi olarak, mecmuamızın faaliyet şûbelerinden her birinin tedrîcen istiklâl ihraz ettiklerini göreceğiz. O zaman herhangi bir faaliyet şebekesini münhasıran malzeme toplamak ile, bir diğerini bu malzemenin tetkiklerini yapmak ile, diğer bir şebekeyi de toplanmış ve tetkik edilmiş halk bilgilerini terbiye sahasına, hayat sahasına nakil ve tatbik eylemek ile meşgul ve faal bir vaziyette bulacağız. Eğer dernek ve mecmuası; memleketin fikir hayatında mahiyetini arz eylediğimiz iş bölümünü vücuda getirecek bir mahiyet, bir zemin hazırlarsa, bunun için beklediğimiz kuvvetli fikir cereyanını vücuda getirirse, bunu, vazifesini hiç değilse kısmen yapmış olduğuna bâriz bir işaret olarak telakkî edecektir.

***

[6] Elhâsıl mecmua; bu îzâhattan anlaşıldığı vechile halk bilgisi meselesinde evvelen halkın mahsullerini toplamaya, halk bilgisi malzemesine sadık bir mâkes olmaya çalışıyor. Bu vazifesini yaparken dernekçilerin halk bilgisi malzemesinin toplama usûlüne ve toplama gayesine, toplanmış şeylerin izahına ait tetkiklerini de nazarıdikkate alıyor. Diğer taraftan halk bilgisini elde etmek, halka yaklaşmak, münevverle halkı birleştirmek, cemiyetin ibtidâî müesseselerini araştırmak terbiye sahasında tabiî neticesiz kalmayacak; fikir, his sahasında yetişecek zekâ ve dehâlarla o malzeme yeni terkipler şeklini alacaktır. Mecmua, hizmetleri meyânında bu hareketleri de takip ediyor. Dernekçilerin bunlara ait düşüncelerine sahifelerini açıyor. Nihayet kitâbiyat ve hâdisat kısmı ile de arz eylediği noktaları temini düşünüyor.

***

Mecmuanın dört çerçeveden ibaret olan planı, şimdiden düşünülmüş esaslı bir programın maddeleridir. Zaman itibârıyla bunların içinde az mühim ve çok mühim olanları vardır. Bilfarz, derneğin henüz faaliyete başladığı, yani elde tetkik haddelerinden geçmiş halk bilgisi anâsırı bulunmadığı bir zamanda malzeme kısmı, terbiyevî kısma nispetle daha ziyade ehemmiyet atfına muhtaçtır. Bu îtibar ile karîler her mecmua nüshasında muhakkak dört çeşit tetkiklere tesadüf edeceklerini zannetmemelidirler. Bazen mecmuanın, tamamen bir malzeme mecmuası olarak çıktığını, bazen münhasıran tetkikleri muhtevî olduğu görülebilir. Hele terbiye kısmımız, ilk zamanlar için mecburen zayıf olacak ve belki de hiç yazılmayacaktır. Karîlerin bütün bu halleri; halk bilgisi sahasında çalışmanın, muvaffak olmanın birer icabı gibi nazarıdikkate almaları lazımdır.

***

Şüphesiz derneği ve mecmuasını, bu hedef yolunda yürütecek, onu hiç sarsılmadan yılmadan gayesine kavuşturacak olanlar, başta derneğin fahrî riyâsetinde bulunan millî harsın azimkâr ve genç koruyucusu Necati Beyefendi olduğu halde, memleket köşelerinde onun teşkiline kuvvet veren dernekçi arkadaşlardır.

Bu düşünceden kuvvet alarak faaliyete başlayan “Halk Bilgisi Mecmuası” aynı zamanda harf inkılâbı ile dil inkılâbının birlikte yürümesi için dil tetkiklerine bilhassa ehemmiyet verecek, güzel Türkçenin kaybolmuş hususiyetlerini ve cevherlerini meydana çıkarmaya çalışacaktır.

Halk Bilgisi Derneği

Notlar:

  1. Şüphesiz, derneğin bütün neşriyat faaliyeti, mecmuaya münhasır değildir. İcap eden halk bilgisi malzemesi, çokluğu ve ehemmiyeti itibarıyla, mecmuada yazıdan ayrı bir risâle ve broşür halinde neşri icap ettiriyorsa, dernek, bu lüzum-u icrâdan geri kalmayacaktır.