Güncel Gürsel Artıktay

2013 yılında kaybettiğimiz Müslüm Gürses’in biyografi filmi “Müslüm”, şüphesiz uzun süredir pek çoğumuzun merakla beklediği bir filmdi. Filmin gösterime girmesinden yaklaşık bir sene öncesinde filmden küçük kareler yayınlanmaya başlanmıştı bile. Bu tadımlık gösterimler merakımızı ve heyecanımızı bir nebze daha da arttırdı ve nihayetinde film 26 Ekim tarihinde vizyona girdi. Filme gitmeden önce ses sistemi en iyi olan salonları araştırıp ona göre gitmeyi planladım çünkü bu toprakların en karakteristik seslerinden biri olan Gürses’in biyografisi bu saygıyı hak ediyordu. “Müslüm”den yaklaşık bir hafta sonra da Rock tarihine yön veren önemli gruplardan Queen’in Freddie Mercury merkezli anlatısını içeren “Bohemian Rhapsody” filmi gösterime giriyordu. Bu durum bize ailevi ve toplumsal sorunlara karşı müzikleriyle sorumlu bir duruş sergileyen farklı coğrafyaların bu iki baskın müzikal karakterinin biyografilerini paralel olarak seyredip karşılaştırma imkanı da verdi.

 

Nedir bu Arabesk, kim bu Müslüm?

“Müslüm”den beklentimin fazla olmasının kendimce haklı sebepleri vardı. Hem sosyo-kültürel bir estetik objesi olan arabesk kavramını barındırıyordu hem de bu müziğin sembol isimlerinden birinin biyografi filmiydi bu, kolay değil. Peki, ne bekledik ne bulduk?

Müslüm Akbaş (Gürses) 1950’li yıllardan sonra kırsal kesimdeki ekonomik bunalımlar sebebiyle kente göç eden ailelerden birinin çocuğuydu. İçerisinde çoğunlukla Ortadoğu müzik coğrafyasının karakterini barındıran arabesk, aynı zamanda köyden kente gelen bu kitlelerin kültürel anlamda özgür olmasını sağlayan sosyal bir olgudur. Arabesk, kente göç eden kesimin kültürel aidiyet, ekonomik ve sınıfsal sorunlarından beslenmiş ve kentli yaşamı belirli bir ölçüde dönüştürme gücüne sahip, hatta devlet kanalı tarafından yasaklı dönemlerden geçmiş bir müziktir. Göle’nin1 de söylediği gibi arabesk, kadınlı erkekli yeni eğlence biçimlerinin müziği olmuş, alt sınıflara kent rehberliği yapmıştır. Bu minvalde düşündüğümüzde bir Müslüm Gürses biyografisi, çevre tahlilinden bağımsız sadece anlatılan kişinin hayat hikâyesine indirgenemezdi. Maalesef filmde bu çok boyutlu hikâye, “ne acılar çekmiş bu Müslüm Gürses”ten öteye gidememiş, bu ikonik karakter ve onun müziği çevresel faktörlerden izole bir yeteneğe indirgenmiş. Can Ulkay ve Ketche’nin yönetmenliğini yaptığı, senaryosunu Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’nin üstlendiği “Müslüm”, var olan Müslüm Gürses belgesellerinden2 öğrenilebilecek bilgilerin uzun metrajlısı haline gelmiş, bu konularla biraz ilgilenen herkesin çok aşina olduğu olayların 2 saat 16 dakikalık bir canlandırmasına dönüşmüş.

 

Farrokh Bulsara ve Rock

1946 yılında göçmen bir ailenin çocuğu olarak Doğu Afrika adası Zanzibar’da doğan ve 25 sene sonra dünya çapında büyük bir tanınırlığa sahip Queen grubunun Freddie Mercury’si olacak Farrokh Bulsara’nın Queen’i kurmasından meşhur Live Aid konserine uzanan sürecin filmiydi “Bohemian Rhapsody”. Mercury diaspora ve eşcinsellik gibi toplum geneli tarafından kabul görmeyen ve dışlanan kavramların hayatında yarattığı sorunların üstesinden müzikal karakteriyle belli bir ölçüde gelebilmiş güçlü bir figürdür fakat bunun kavgasını da hayatının son anlarına kadar vermiştir.3 Filmin Malezya’da sansürlenmesi de bu tartışmaların halen sıcaklığını koruduğunu göstermektedir.4

Freddie’nin kendini özgürce ifade ettiği Rock, barındırdığı anlam içeriğiyle bütünleşen müzik yapısıyla, sosyal çatışmalardan paranın kontrolüne kadar çeşitli konularda ulaşabildiği kadar dinleyicide farkındalık yaratma ve kitle üzerinde uyarıcı rolü üstlenmiştir. Bu müzik kültüründe, muhafazakâr düşünce ile özgürlükçü ve anti-ırkçı düşünce çatışmalarının öğeleri bulunur. Ayrıca sermaye ve iktidar gruplarının üzerinde de bir tehdit unsurudur. Dünyada olup biten olumsuzluklara karşı sessiz kalamayan ve dayatılan düzene muhalif duran bir yanı vardır. Barış ve adalet, ana temalarıdır. Martin’e göre5 bu müzik türü yeniden örgütlenmeyi teşviki ve düşünmeye yöneltmesiyle düzen ve bozukluklar karşısında uluslararası kültürel bir savaştır. Bu savaş bireysel, cinsel, ırksal, sınıfsal, bölgesel gençlik kimliklerinin başarısıyla ilgilidir ve içerisinde sınıflar arası bir gerilim barındırır. Filmde, tam da bu müziğin içerisinde Farrokh Bulsara’dan Freddie Mercury’e bir dönüş hikayesine tanık oluyoruz. Adını da içinde o zamana kadar olan Rock şarkılarının genel formlarına aykırı öğeleri barındıran, grubun özgürlükçü ruhunu dışa vuran “Bohemian Rhapsody” şarkısından alması çok da tesadüf olmasa gerek.

 

Farrokh Bulsara’dan Freddie Mercury’ye, Akbaş’tan Gürses’e sadece bir isim değişikliği mi?

Müslüm’ün müzik yolculuğu Anadolu kültürünü korumak ve geliştirmek için o zamanki Çekoslovakya’daki Sokol’lar6 örnek alınarak kurulan ve halka dayanan bir kültür organizasyonu olan halkevinde başlıyor.7 Filmde Müslüm’ün buradaki yapıya duyduğu hayranlığının ve şaşkınlığının yanı sıra halkevindeki eğitiminin müzik motivasyonuna katkısı da gayet ikna edici biçimde verilmiş. Fakat kurgu açısından sanatçının çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemleri arasındaki geçişler kopukluk gösteriyor. Bunun önemli sebepleri, hem bu dönemler için yapılan oyuncu seçimleri arasındaki ciddi fiziki farklar hem de yöresel dil özelliklerinin zayıflığıydı.8 Bu farklılıklardan dolayı aynı çocuğun büyüdüğüne ikna olmak güçleşirken, seyirciyi de filme yabancılaştırıyor.

Film, Müslüm Gürses’in kötü figürasyonlu9 pavyon sahnelerinin ve fazlasıyla karikatürize edilmiş Burhan Bayar karakteri vasıtasıyla İstanbul’a gelmesinin ardından tamamen eşi Muhterem Nur ile ilişkisine odaklanıyor. Halbuki bu dönem kırsaldan kente göçün bütün hızıyla devam ettiği, henüz köyle irtibatını tam olarak koparmamış yoksul proleter kitlelerin kentliliğe ayak uydurmaya çalışırken yaşadığı bir kaos dönemidir. Bu kaos, arabesk müzikte duygusal bir karşı çıkış ifadesi olarak kendini bulur. “Akbaş”ı “Gürses”, “Müslüm”ü “Müslüm Baba” yapan bu süreci gözardı etmek filmi olabildiğince sığ bırakmış. Arabesk kavramının toplumsal boyutundan koparılması, beğeninin sadece müzik yeteneğine indirgenmesi ve bu karakteristik sesin de Timuçin Esen tarafından temsil edilmesi izleyiciye filmde tutunacak bir alan bırakmıyor. Kazadan sonra Müslüm Gürses’in başarısı, müzikal kusursuzluk değil ifade biçimidir. Kazanın kendisinde bıraktığı fiziki sorunların üstesinden müzikal tavrıyla gelmiştir. Müziklerin genelindeki entonasyon hatalarını bir yana bırakırsak Timuçin Esen maalesef ki değişen bu müzikal ifadeyi de ikna edici şekilde yansıtamıyor. Nihayetinde “Müslüm Baba”  topyekün bir ses, ifade, tavır ve toplumsal dönüşüm hikayesidir, anlatısı da kaçınılmaz olarak bunları kapsamalıdır. Besteci ve söz yazarlarına harcanan telif giderleri10 biraz daha zorlanarak müzikler Müslüm Gürses’in kendi sesi veya daha çok benzerliğe sahip bir sesle temsil edilemez miydi? Dolayısıyla Müslüm Gürses’in büyük bir müzik adamı olduğuna ve çok acılar çektiğine ikna olmamız için böyle bir filme ihtiyacımız olup olmadığını sorgulama ihtiyacı hissettim ve filmden Müslüm Gürses’in müziğine susamış bir şekilde çıktığımı belirtmeden geçemem.

Bu noktada paralel olarak “Bohemian Rhapsody” filminde neler oluyor bir de ona göz atmak gerekiyor. Filme gitmeden önce Mercury’i canlandıracak olan Rami Malek’e karşı bir önyargım olduğunu kabul ediyorum fakat grubun erken dönemlerinde inandırıcılık sallansa da Malek giderek Mercury oldu ve çok güçlü ve etkileyici bir Live Aid performansıyla filmi tamamladı. Filmin müzikal olarak da tatmin edici olmasının ana sebebi kullanılan Freddy Mercury vokallerinde Mercury’nin kendi sesi, Rami Malek’in ve Mercury’e şaşırtıcı benzerlikte bir tınıya sahip Kanadalı şarkıcı Marc Cartel’in seslerinin bir karışımının kullanılmasıydı.11 Fakat film hakkında daha derinlemesine bir bilgiyi daha sonrasında öğreniyorum, bu da Malek’in bu role seçilmesinden evvel filmin yapımcıları ve grubun üyeleriyle beraber uzun süren bir ön hazırlık döneminin olduğu. Role Malek’in seçilmesinin ardından da oyuncu yaklaşık 1 ay hareket12, vokal ve piyano koçlarıyla beraber müzik ve kareografi çalıştığını film röportajlarında belirtiyor.13

Farrokh Bulsara göçmen kimliğiyle yaşadığı sıkıntıların içinden güçlü bir Freddie Mercury karakteriyle çıkıyor fakat Freddie Mercury olarak da toplumdaki eşcinselliğe karşı süregelen önyargılarla varoluş mücadelesine devam ediyor. Mercury’nin gençlik döneminde babasıyla olan sürtüşmeleri ve kimliğini saklama girişimleri birkaç dramatik anlatımla sunuluyor. Bunlardan en etkilisi Queen üyelerinin, Bulsara ailesiyle tanışma yemeğinde esas kimliklerini ve isimlerini öğrendikleri sırada Mercury’nin masayı terkedip kimseyi umursamayarak yüksek sesle piyanoda “Happy Birthday to Me” şarkısını söylediği sahneydi. Bu sahne kültürel mahremiyet konusunu çarpıcı biçimde seyircinin yüzüne vuruyordu.

Grup ve Mercury artık duyulur ve giderek ünlenir hale geldikten sonra bu konulara girilmemiş. Fakat bu aşamadan sonra Queen’in yeni formdaki müzik denemelerine karşı basının nasıl bir tavır aldığı gazete haberleriyle veriliyor ve yine basında Mercury’nin eşcinsel kimliği sürekli olarak müzik karakteriyle beraber anılır hale geliyor. Bu zamanlarda biraz daha yalnızlaşan, hırçınlaşan ve rota bunalımına giren Freddie’nin sıkıntılı hali, sadece grubun bir basın toplantısında gelen ahlaki sorular üzerine sinirlerinin bozulmasıyla ve grubu maruz bıraktığı kibir nöbetleriyle geçiştiriliyor. Aynı dönemde şirket tarafından basına bilinçli olarak verilen Freddie ile yasal eşinin bebek sahibi olmak istediklerine dair haberler yayınlanırken, Mercury grubun basın toplantılarında heteroseksüel görünürlük için Mary Austen’in14 yanında olmasını istiyordu. Bu olaylar da göz önünde bulundurularak dönem daha geniş açıdan ele alınabilirdi.

Biyografi filmlerindeki anlatımı güçlendirmek adına yapılan anakroniler15 ve bilgi manipülasyonu16 bu filmde de bolca vardı fakat dramayı arttırıcı etkileri göz önünde bulundurulursa başarılı bir işleyiş olduğu söylenebilir.

 

Gülhane’den Harbiye’ye…

Bursa konserindeki bıçaklanma olayıyla, dinleyici kitlesi ve onların tepkileriyle Türkiye müzik tarihine geçen Gülhane konserlerinin bir kompozisyonda birleştirilmesi sinematografik anlatım açısından görmezden gelinebilir. Bu yöntem yukarıda da bahsettiğimiz gibi biyografik filmlerde sıkça başvurulan bir anlatım yoludur. Burada dikkat edilmesi gereken kısım filmde Gülhane konserindeki agresif, isyankar ve “dünyayı yakacak garipler”17 diye betimlenen dinleyici kitlesi gökten inme bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu durum sadece sanatçının popülaritesiyle açıklanamaz elbette. Fakat film bu toplumsal duruma, sanatçının bıçaklanma sonrası hastane çıkışında gazetecilerin TRT yasağı ve gençlerin neden kendilerini jiletlediğiyle ilgili sembolik sorularla küçük bir dokunuş yapmış.

Müslüm Gürses’i ayrıcalıklı kılan 90 sonrası popüler müzik içerisindeki farklı türlerde de kendine yer edinmeyi başarmasıdır. Söylediği şarkılara kendine has yorumunu katan sanatçının dinleyici kitlesinin demografik içeriği oldukça çeşitlenmiştir. Dolayısıyla Gülhane’deki Müslüm ve seyircisinden, Harbiye konserindeki Müslüm Gürses ve seyircisine uzanan toplumsal, sektörel ve endüstriyel bir dönüşüm söz konusudur. Bu geçiş süreçlerinin göz önünde bulundurulmaması ve sanatçının kitlesini çeşitlendirdiği son dönemlerinin de filmde yer almaması kendi açımdan hayal kırıklığıydı. Yine de yerli sinemanın sanat değerlerine gösterdiği ilgi ve girişimler seyirci tarafından desteklenmeli ve eleştirilmelidir. Neyse ki elimizde hala böylesine çok boyutlu, senkronik bir biyografi filmine ihtiyaç duyan önemli bir figür daha mevcut: “Zeki Müren”.

Müslüm Baba ve Freddie Mercury’ye en derin saygılarımla…

 

Notlar

  1. Türkiye’de Toplumsal Değişim, Der: Ali Bayramoğlu, Yeni Yüzyıl Yayınevi. s.59
  2. Bkz. 2014’de NTV’de yayınlanan “Söz ve Müzik” belgeseli. Hatta filmin sonunda Gürses’in kendi fotoğraflarının geçtiği bölümde bu belgeseldeki “Hiç baba olamadı ama hayranları ona baba derdi” sözü kullanılmış.
  3. Freddie Mercury’nin son zamanlarında bile basın, evinin önünde hastalığını ispatlamak için yoğun çaba göstermiştir. Fakat Mercury, hastalığını basınla ölümünden bir gün önce paylaşmıştır.
  4. Bkz. https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/films/news/bohemian-rhapsody-malaysia-freddie-mercury-gay-censorship-homosexuality-laws-film-a8630731.html
  5. Martin, B. (1979). The Sacralization of Disorder: Symbolism in Rock Music, Sociological Analysis Vol. 40, No. 2, pp. 87-124, Oxford University Press. s.262
  6. Kültür ve spor merkezi
  7. Halkevleri resmi olarak 1932 yılında açılmıştır.
  8. Yöresel dil özelliği sadece bu karaktere has değil filmin genelinde zayıflık gösteriyor.
  9. Filmin genelinde figürasyon bir hayli abartılıydı.
  10. Filmdeki şarkılar için ödenen telif 1 milyon 800 bin lira”. https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/muslumun-yapimcisi-mustafa-uslu-bir-dervis-yasamis-bu-topraklarda. erişim tarihi: 30.10.2018
  11. Bkz. http://www.noise11.com/news/marc-martel-lends-his-voice-as-freddie-for-bohemian-rhapsody-biopic-20180802
  12. Movement Coach
  13. Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=PLcGxVTPJ8U
  14. Freddie Mercury’nin yasal eşi
  15. Örneğin Mercury filmin bittiği 1985 Live Aid konseri provalarında grup arkadaşlarına açıkladığı hastalığını aslında 1987 yılında öğreniyor. Yine bu konser öncesinde ailesine itiraf ettiği erkek arkadaşının ailesiyle gerçek tanışma tarihi ise 1988.
  16. Örneğin grubun tekrar biraraya gelmesinden sonra verdikleri ilk konser Live Aid değildir. Daha öncesinde “The Works” albümüyle beraber bir turne gerçekleştirdiler.
  17. “Yakarsa dünyayı garipler yakar”, Müslüm Gürses-Garip