Elif Özen

Unique Açıkhava Sahnesi’nde ilk gösterimi sergilenen “Müzeyyen” Müzikali; çeşitli illerdeki  gösterimlerinden sonra, Harbiye Açık Hava Yaz Konserleri kapsamında tekrar İstanbul’da, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda sahnelendi. Yurt içinde çeşitli şehirlerde sahnelenmeye devam eden müzikale, tribünlerin tamamına yakınını dolduran seyircilerin ilgisi büyüktü. Tek kişilik müzikal gösteri özelliğiyle hikâyelendirilen oyunda Müzeyyen Senar, Şevval Sam tarafından canlandırıldı. Figen Şakacı’nın kaleme aldığı ve Engin Alkan’ın yönetmenliğini yaptığı müzikal oyunun dekor tasarımını Cem Yılmazer, müzik direktörlüğünü Fahrettin Yarkın, kostüm tasarımını da Esra Başıbüyük üstlenmişti. Müzeyyen Senar’ın hayatının belirli dönemlerinden seçilen hikâyeler, o dönemlerde seslendirdiği şarkıların hikâyeleriyle bütünleştirilerek anlatıldı. Yaklaşık iki saat süren müzikalde, Şevval Sam tarafından yorumlanan on sekiz şarkıya, ritim sazlarda Fahrettin Yarkın, udi Serdar Kaşıkçılar, klarnetçi İsmail Topyanak, kemani Mustafa Taşpınarlı, kanuni Sezgin Sezer’den oluşan saz heyeti eşlik etti. Müzikalin sonunda, sanatçının hayatından fotoğraf karelerinin gösterildiği bölümde Müzeyyen Senar’ın sesinden “Fikrimin ince gülü” eserini ve son olarak da sanatçının kızı Feraye Işıl’dan, annesinin ona ithafen Ferayi ismini Feraye olarak değiştirerek okuduğu “Ferayi’dir kızın adı” türküsünü dinledik.

Fotoğraflar: Samet Aday, Kurtuluş Küçük

Müzeyyen Senar’ın, 1939’da on iki yaşındayken Bursa’dan İstanbul’a annesini bulmak için gelmesiyle başlayan ve plak kaydından dinletilen “Geçti baharlarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün” şarkısıyla başlayan hikâye akışı, yine plak kayıtlarından dinletilen “Fikrimin ince gülü” eseriyle sonlandırıldı. Bu süreçte de Şevval Sam sırasıyla “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına”, “Köprüler yaptırdım gelip geçmeye (Karam)”, “Görmedim uysun felek âmâlime”, “Ey hüsnü cemal âleme sen darb-ı meselsin”, “Arabaya sen bin faytona ben”, “Gamzedeyim deva bulmam”, “Cânâ rakibi handan edersin”, “Keklik dağlarda şağılar”, “Neyleyim köşkü neyleyim sarayı”, “Bir bahar akşamı rastladım size”, “Oy farfara farfara”, “Ferayi’dir kızın adı”, “Ah yine o menekşe gözler aralı”, “Gönül durup dururken bir güle uçtu”, “Enginde yavaş yavaş”, “Sen bu yaylaları yaylayamazsın”, “Huysuz ve tatlı kadın” şarkılarını yorumladı.

Oyundaki dekor, tüm sahnelerde elverişli kullanılabilen sade ve kullanışlı bir şekilde tasarlanmıştı. Müzeyyen Senar’ın çocukluğu, sahne hayatı, evlilikleri, aşkları, anneliği, yaşlılığı gibi farklı dönemlerindeki değişimlerini tasvir etmede yardımcı olan bu kostümler, sahne dekorunun bir parçası olarak, sahnenin farklı bölgelerine yerleştirilmiş beş ayrı vitrin mankenine giydirilmişti. Oyun boyunca değişen kostümlerin ve şarkıların, Senar’ın hayat hikâyesinin anlatımında iki temel unsur oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sahnenin sol tarafında hikâyenin akışına göre, kimi zaman yemek masası kimi zaman da tekne rolü üstlenen bir masa ve sağ tarafına beş basamaklı bir merdivene sahip ufak bir platfrom sahne yerleştirilmişti.

Müzeyyen Senar’ın Sahnesindeki Sazendeler, Oyunda da Sahnede

Platform sahnenin arkasında, oyun başında Müzeyyen Senar’ın fotoğrafının gösterildiği saydam bir perdenin ardında saz heyeti konumlandırılmıştı. Oyun boyunca müzisyenlerin bu saydam perde arkasında yer aldığı dekor tasarımıyla, soliste verilen önceliğin görsel sunumunun başarılı bir şekilde yansıtıldığı düşünülebilir. Hayattayken Müzeyyen Senar’ın saz ekibinde yıllarca çalışmış olan değerli ritim ustası Fahrettin Yarkın ile yaptığımız görüşmede bu görüşü paylaştığımızda, bu perdenin tasarlanmasındaki ana fikrin, müzisyenlerin seyircilere geçmişi aralayan bir hayâl perdesi olarak sunulması olduğunu açıkladı. Tüm sahnelerde sabit duran müzisyenlerin seyirci üzerinde aynı hissi uyandıramayacağını, bu sebeple de ışıklar kapanınca müzisyenlerin görünmez olabildiğini, bazen Müzeyyen Senar’ın fotoğraflarının gösterildiği, bazen de saz arkadaşlarının sahnedeki hayaline tanık olduğumuz bir perde kullanmayı tercih etiklerini belirtti.1

Şevval Sam’ın oyun içerisinde uzatmalı mikrofon kablosu kullanarak seyirciler ile birlikte okuduğu “Neyleyim köşkü neyleyim sarayı” şarkısıyla, dönemin gazino kültürünün interaktif bir şekilde canlandırıldığını ve seyirciden en çok alkışı alan şarkı performanslarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Kadri Şençalar’ın bestelediği bu şarkıdan sonra Şevval Sam, Müzeyyen Senar’ın hocalarını, birlikte çalıştığı önemli müzisyenleri  yâd etti ve Fahrettin Yarkın koordinatörlüğündeki müzik ekibini de, sahne yaşamlarında sahip oldukları lakaplarıyla seyirciye tanıttı. Fahrettin Yarkın, birlikte sahnede olmaktan çok mutlu olduğu saz ekibini, Müzeyyen Senar’ın yaşamında olduğu gibi beş kişiden oluşan ve hepsi de Senar’ın sahne arkadaşı olan müzisyenlerden kurmuş. Müzeyyen Senar’ın sahnesinde bizzat çalmış olan bu müzisyenler, çocukluğundan gelen “Tarzan” lakabıyla anılan ve Müzeyyen Senar’a yıllarca kemanıyla eşlik etmiş arkadaşı Mustafa Taşpınarlı, sekiz yaşında Senar’ın elinden tutup “bunu dinleyin bakın” diyerek sahneye çıkardığı ve sonradan saz ekibine dahil ettiği “deli” lakaplı kanuni Sezgin Sezer, Bursa’dan komşusu ve annesinin yakın arkadaşı olan ‘Müzeyyen teyze’ sinin sahnesinde yıllarca ona uduyla eşlik eden Serdar Kaşıkçılar ve Bergamalı kalabıyla anılan klarnetçi İsmail Topyanak. 2 Müzikalde sazendelerin takdim edildiği bu kısımdan sonra, Şevval Sam, Selâhattin Pınar’ın bestelediği “Bir bahar akşamı rastladım size” şarkısını saz heyetinin yanına giderek, platform sahnedeki perdenin arkasında söyledi.

Müzeyyen Senar’ın hayatının bu şarkılar eşliğinde hikâyelendirilmesi, müzikalin çok başarılı olduğu noktalardan biriydi. Bu hikâyelendirmede; aşk, ayrılık, evlilik, sahne heyecanı, müzik tutkusu gibi konular seçilen şarkılarla bütünleştirilirken, müziği Müzeyyen Senar’ın hayatında değişen roller sırasında sabit kalan bir unsur olarak dinliyoruz. Müzeyyen Senar’ın hayatındaki dönemlere, Şevval Sam’ın başarılı bir şekilde sergilediği oyunculuğuyla tanık oluyoruz.

Müzeyyen Senar’ın İcrasında Zaman İçinde Değişen Tavır, Oyunda Ne kadar Yansıtılmıştı? 

Sahne yaşamı yetmiş beş yıl devam eden ve bu süreçte TRT Radyosu gibi kurumsal alanlardan, dönemin en popüler müzik ve eğlence mekânlarından olan gazinolara kadar uzanan geniş bir yelpazede çalışmış bir sanatçının, zaman içinde icra tavrında bir değişim ve dönüşüm olması kuvvetle muhtemel. Nitekim Müzeyyen Senar’ın ses kayıtları üzerinden sanatçının icraya başladığı ilk dönemlerle son dönemler arasında müzikal tavır olarak bir karşılaştırma yapıldığında, bu farklı dönemlerde okuyuş tarzına ait değişikliklerin olduğu aşikâr. Oyunda seçilen şarkıların yorumlanmasındaki müzikal tavrın, Senar’ın sahne yaşamındaki uzun süreçte sahip olduğu değişimle ne kadar örtüştüğü sorgulanabilir. Sanatçının çok doğal olarak sahip olduğu beğenilme güdüsü ve bunun doğurduğu popülerlik gibi kavramların onun müzikal tavır tercihlerinde bir etkisi olup olmadığı seyirciye sordurabilirdi. Bu sayede değişen müzikal tercihler ve beğenilme ekseni arasındaki ilişkiyi daha fazla gözlemleyebilirdik. Oyunda sık sık tekrarlanan “gönlünden geçtiği gibi okumak” ifadesi yerine, Senar’ın sanat yaşamındaki müzikal farklılıklara odaklanılarak ve karşılaştırılarak anlatılması, izleyiciye Müzeyyen Senar’ın hayata ve müziğe bakış açısını daha iyi anlamayı, onun hayattaki fikirlerini daha iyi analiz edebilmeyi sağlayabilirdi. Sanatçının iç hesaplaşmasını, zamanla müzikal tavrında gerçekleşen değişimlerini irdeleyen ve bunun muhtemel nedenlerini dış etkenler süzgeciyle sorgulayan bir şekilde sahnelenmesi, sanatçının hayatındaki olası psikolojik değişimlere izleyenleri tanık olmaya daha fazla yaklaştıran bir müzikal öyküye dönüşebilirdi.

Bu fikir üzerine Fahrettin Yarkın ile konuştuğumuzda, müzikalin Müzeyyen Senar’ı anlatan bir belgesel niteliğinde olmasından özellikle kaçındıklarını ve müzikal analiz üzerinden ilerleyen bir oyun akışının anlatımı böyle bir tehlikeye sokabileceğini belirtti. Senar’ın hayatının anlatımında, müzik odaklı değişimleri değil, tam tersine hayatındaki değişimlerin ürettiği müziği doğrudan etkilediği tiyatral bir anlatım sunulmasını amaçladıklarını açıkladı. Günümüzdeki “sanal” veya “şişirilmiş” popülerlikten çok farklı olarak, seyircinin sanatçının sesini beğenmezse bir daha dinlemeye gelmemesi gibi doğrudan bir beğeni kriterine sahip olduğunu, günümüzde popülerlikte etken bir unsur olan medya faktörünün henüz hâkim olmadığı  çok farklı bir dönem olduğunu hatırlattı. İnsanların Müzeyyen Senar’ı dinlemeye gelmesinde öncül sebebin sesini beğenmeleri olduğunu, “klasik tavır” gibi adlandırmaların sonradan oluşturulan kavramlar olduğunu ve bu terimlerin kullanımında o döneme ait olmadıklarından dikkatli olmak gerektiğini vurguladı. Dönemdeki sanatçıların sahne tercihlerinin ve beğenilme güdülerinin, kendilerine belirledikleri çizgide, popülerliğe yol açan unsurlar olarak değerlendirilebileceğini anlattı. Sanatçının hayatının anlatılması hedeflenen bir müzikalde, bu kavramların analiz edilmesinin esas amaçtan uzaklaştırabileceğini belirtti.3 Fahrettin Yarkın’ın ifadelerinden, müzikalin bir yanıyla belgesel özelliği göstermesine karşın, daha büyük bir izleyici kitlesi tarafından izlenilmeyi hedefleyen, ve bu sebeple de sanatçının müzikal tavrındaki değişime analitik bir sorgulama yerine hayatındaki duygusal temalara odaklanılarak hikayelendirilen bir anlatım tercih edildiğini söyleyebiliriz.

Ülkenin tüm kesimlerince tanınan Müzeyyen Senar’ın hayatının anlatıldığı müzikalin sahnelenmesiyle, günümüzdeki popüler kültür öğeleriyle makam müziğine ait öğelerin tiyatro alanıyla zenginleştirilerek büyük bir izleyici kitlesine ulaştırıldığı önemli bir sanatsal üretim izledik. Bu müzikalde olduğu gibi çok iyi bir ekip çalışmasıyla ortaya konan, makamsal müzik öğelerini de içeren, müzik festivallerindeki konserlerden tiyatro festivallerindeki müzikallere kadar birçok alanda üretim yelpazesi arttırılarak, toplumsal kültür hafızamızı tazeleyen daha nice müzikalin seyirciyle buluşmasını diliyoruz.

 

 

  1.  Fahrettin Yarkın ile görüşme, 04/05.09.2018
  2.  Fahrettin Yarkın ile görüşme, 04/05.09.2018
  3.  Fahrettin Yarkın ile görüşme, 04/05.09.2018