M. Kemal Karaosmanoğlu

Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi rektörü Prof. Erol Parlak’ın tasarlayıp hayata geçirdiği Yunus Dilinden kültür – sanat projesi, sanatın çeşitli dalları ustaca biraraya getirilince ortaya ne güzel ürünler çıkabileceğinin iyi bir örneği… Ana eksenini müziğin oluşturduğu etkinlikte, onunla tam bir uyum içindeki danslar, kostümler, ebru yapım görüntüleri, gölge – yansıtma – ışık gösterileri ve şiirler insanların hemen tüm duyularına sesleniyor.

Fotoğraflar: Kaan Beyoğlu

18 Ekim 2018 Perşembe akşamı Beştepe Kongre ve Kültür Merkezinde izleme şansı bulduğum şölende otuz beş kişilik dev orkestrayı Prof. Dr. Turan Sağer yönetti. Ön planda mızraplı – şelpe sazların yer aldığı  orkestrada keman ailesi ağırlıklıydı. Ayrıca hem kemane, balaban, kaval gibi Türk halk müziği çalgıları hem de klasik kemençe, ney gibi klasik Türk musikisi çalgıları yer almıştı. Solistler Erol Parlak, Çiğdem Gürdal, Neşe Demir, İhsan Güvenç, Fındık Buse Katılmış, Elif Buse Doğan, Erhan Uslu, Salih Gündoğdu ve Uğurcan Sekendur, gerek solo gerekse koro olarak görev yaptılar.

Turan Sağer

Seslendirilen eserlerden üçü Yunus’un dizelerini içeren anonimleşmiş ezgilerden oluşmaktaydı: Gel gör beni aşk neyledi, Aşkın aldı benden beni ve Severim ben seni candan içeri. Kalan on ikisi ise Erol Parlak tarafından geniş bir müzikal tarzlar yelpazesinde bestelenmiş (kendi deyimiyle ‘Anadolu iklimince havalandırılmış’) eserlerdi. Bunlardan çoğunun güfteleri bizzat Yunus Emre’ye ait deyiş ve nefesler, bazıları ise onun yolundan yürümeye çalışan ve Âşık Yunus, Derviş Yunus gibi mahlaslar kullanan ozanların dizelerinden oluşuyordu.

Tıpkı danslar gibi, sahnede görevli herkesin kostümleri hem geleneksel hem çağdaş öğeler taşıyordu. Şiirleri seslendiren İbrahim Sadri’nin özgün giysisiyle ve Yunus’un derviş tavrıyla sahnenin hemen her yerinde kendi halinde ağır ağır dolaşması, hele hele icra sürerken orkestra üyelerinin arasından geçmesi, epik tiyatronun yabancılaştırma efekti gibi bir işlev gördü: Zaman zaman atmosferin büyüsüne kapılıp onunla bütünleşen biz seyircilerin, bu eşsiz etkinliğe tekrar dışarıdan gözlemci olarak bakabilmemizi, dolayısıyla bazı şeylerden mahrum kalmamamızı sağladı…

İbrahim Sadri ve Erol Parlak

Bu projedeki müzikler Yunus Dilinden, İbrahim Sadri’nin şiir okumaları ise Dil-i Yunus adlı birer CD olarak da yayınlandı. Etkinliğin sonunda izleyicilere bunların yanısıra Ahmet Yaşar Ocak’ın editörlüğünü yaptığı Yunus Emre adlı kitap hediye edildi.

Günümüzde kaliteli sanatsal etkinliklere yeterince ilgi gösterilmediği sık sık dile getiriliyor. Bu yalnızca Türkiye için geçerli değil, tüm ülkelere genelleştirilebilir. Ancak bunun bir kader olmadığı, doğru tasarlanmış ve iyi hazırlanılmış projelerle aşılabileceği bu şölenle bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Etkinliği birlikte izlediğimiz öğretim görevlisi meslektaşım Murat Demirhan’la, bunun son zamanlarda katılabildiğimiz en iyi sanat – kültür şöleni olduğu konusunda mutabakata vardık. 1200 kişilik salonun hemen hemen tamamını dolduran seyircilerin aynı duyguları taşıdıklarından kuşkumuz yoktu. Çünkü etkinlik hedeflediği amaca ulaşmış, Cemal Süreya’nın deyimiyle ‘Türkçenin sütdişleri’ Yunus Emre dilinde hayat bulan Anadolu ruhunu ve kültürel derinliğini ortaya koymuştu.

Etkinlik 26 Kasım 2018 Pazartesi günü İstanbul’da CRR konser salonunda tekrarlandı. Ama bunlarla yetinilmemeli, gerek yurtiçinde başka şehirlerde, gerekse planlanan metin çevirileri bir an önce yapılıp olabildiğince çok ülkede de tekrarlanmalıdır.