Faruk Çalışkan

 

Kasım 2017’de Kolektif Kitap’tan yayımlanan Senden Gayrı Âşık mı Yoktur: 20.Yüzyıl Âşık Portreleri1, içinde yer alan 142 müzikal karakterin (Âşık ya da Halk Ozanı/Ozan)3 20. yüzyıl Türkiye toplum hayatı içerisinde müzik üzerinden kendilerini nasıl ifade ettiklerine, konumlandırdıklarına ya da birbirlerini nasıl tanımladıklarına dair bir anlatı sunmaktadır. Kitap, içeriği itibariyle Ulaş Özdemir’in Roll dergisi için âşıklarla yaptığı söyleşiler ve dönemin popüler âşıklarının portre yazılarından oluşmaktadır. Böylelikle bu kitap sayesinde sesiyle, sazıyla duyduğumuz müzikal karakterleri kendilerinden ya da hayatlarına şahitlik eden kişilerin anlattıklarından okuma fırsatı buluyoruz. Bu zamana kadar gelinen periyotta birçoğumuz, bu müzikal karakterlerin ürünlerini popüler4 müziğin içerisinde kullanılması sebebiyle ve Türkiye’deki müzik endüstrisi içerisindeki performans yapan popüler kişilerin sesleri aracılığıyla bir şekilde işitme imkânı bulmuşuzdur. Özdemir’in çalışması âşıkların eserleri kadar kendilerinin de önemli olduğuna ve onların hayata bakış açılarının nasıl ve nelere göre şekillendiğine dair bir kapı aralıyor. Merak üzerine kurulu olan bu süreç; âşıklar, ozanlar arasındaki farklılığın görünürlüğüne, farklı düşünmenin ve algılamanın normalliğine, birbirlerine dair getirdikleri eleştiriler odağında fikir olarak ayrışmaların oluşumuna bizi tanık ediyor. Söyleşiler sayesinde, kendi içinde âşıklık veya ozanlık kavramının “devamlılık” adına geleneğe sahip görünse de, zaman içerisinde bunu temsil eden kişiler doğrultusunda farklılıklara veya yeniliklere hatta durağanlıklara sahip olduğunu görebiliyoruz. Ayrıca, adı geçen karakterlerin anlatılarını ya da portrelerini okurken okuyucusuna, geçmişin bugün üzerinden anlaşılması imkânını da tanıyor. Kitap sayesinde, her ne kadar içinde bulunduğumuz zamanda mekânlar, insanlar, toplumu yönetenler değişse de, geçmiş zaman diliminde yaşanan sorunlara âşıklar tarafından yapılan açıklamaların bugünü de kapsar nitelikte olduğunu anlayabiliyoruz. Bu yüzdendir ki, âşıkları sadece belli bir kimliğin, politik yapının ve kültürel değerin aktarıcı ve taşıyıcı aktörü olarak görmenin yanı sıra Türkiye’deki insan hallerini yansıtan kişilikler olarak da görebiliyoruz.

Kapak ve görseller5 U. Ulaş Özdemir’in “Senden Gayrı Âşık mı Yoktur 20. yüzyıl âşık portreleri” kitabının içinden alınmıştır.

Kitabı okurken bizi karşılayan birçok ifade, açıklama, eleştiri, bakış açısı bu portrelerin her birinin ayrıca merak edilmesi ve derin çalışmaların olması gerekliliğini de ortaya koyuyor. Bu açıklamalar içinden Âşık Mahzuni’nin, “artık halkın kendisinin de büyük bir kısmı ozanlar gibi düşündüğünden “enteresan” ozanlar çıkmıyor” şeklindeki ifadesi dikkat çekiyor (2017:80). Ozanlığın algılama ve anlayış bakımından toplum içindeki bireylerden daha ileri bir düzeyde olması gerekliliğine vurgu yapan bu açıklama, bugün kendine göre bu dengenin, insanların olayları algılama düzeylerinin, biçimlerinin ve yorumlamalarının da değiştiğini ifade ediyor. Herkes kendince kendisinin aynası, savunucusu oluyor. Bir başka sayfada âşıklardan bazılarının kendilerini tanımlarken geleneksel gördüğü bir durum ortaya çıksa da, eserlerinin kullanılmaları veya denemeler açısından özgür bir bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz (2017:83).6 Bu özgür ifade veya performans durumunu âşıkların kendisinde de görebiliyoruz. Sayfalar arasında gezerken, Mahzuni’nin, Fikret Otyam için doldurduğu bir kasette usta malı eserler okuduğu yazıyor. Âşık Mahzuni Şerif’in yorumlama üslubunu Otyam,  “Nasıl içinden geldiyse öyle okumuş…” şeklinde yorumluyor (2017:5). Bunların yanı sıra bazı sayfalar arasında âşıkların birbirleriyle olan fikir ya da davranış ayrılıklarını da görüyoruz. Bu yüzden de, âşıklar birbirlerine yönelik eleştiri yapmaktan da kaçınmıyorlar (2017:87-88).7 Bir başka âşık Davut Sulari de, “Âşık edebi varlığını muhafaza etmelidir. Türkiye’de Veysel’den sonra siyasi yön gütmeyen tek şairim” diyor. Neşet Ertaş ise devletin müzikle ilgili kararlar alan kurumu içerisindeki yetkili kişilerin onun “Garip” mahlasını kullanmasına izin vermediğine dikkat çekiyor ve bunun sebebinin halk türküsünün illa ki “anonim” olacağı fikrine yönelik anlayışın neden olduğunu ifade ediyor. Ertaş yine bir başka ifadesinde de “cehalete karşı mücadele ettiğini ve ne üretiyorsa insanlık için” yaptığını ifade ediyor (2017: 117-118). Ali Ekber Çiçek, radyoda öğrendiği bir üsluptan bahsederke “Radyonun bir disiplini, gerçeği vardır. Çünkü biz orada kültür yayınlıyoruz” şeklinde açıklama yapıyor (2017: 156). Âşık Şah Turna’dan ise, gözleri görmeyen bir insan olmanın getirdiği fiziksel zorluklar olsa da, zihninde yarattığı dünyada önemli manalara ve anlayışlara sahip bir kadın halk ozanı profili ortaya çıkmaktadır. Şah Turna’nın zaman içerisinde düzene olan muhalif tavrının sadece Türkiye’de değil, Almanya’ya gittiği zamanda bile devam ettiğini görüyorsunuz. İnsanların ona yüklediği manevi duygu ve davranışlara yönelik onun nasıl bir yaklaşım sergilediğini, eleştirdiğini okuyabiliyoruz (2014: 176-184). Kitapta, daha birçok duruma yönelik açıklamanın, fikrin, eleştirinin, bakış açısının, yaşanmışlıkların ve hatıraların adı geçen âşıkların dünyasında ne anlam ifade ettiğine dair bize bilgiler aktarılmaktadır. Ulaş Özdemir’in 14 müzikal karakteri ele alarak sunduğu bu çalışması,  bize âşıklık dünyasının ne kadar büyük bir umman olduğunu anlatmaktadır. Bunun yanı sıra Özdemir’in, insanlara bu önemli müzikal karakterleri sadece hatırlatmak yerine, biraz da olsa bizleri tekrardan düşündürmek, geçmişle bugün arasında bir bakış açısı veya yorumlama eğilimi kazandırmak amacı olduğunu da söyleyebiliriz.

Son olarak, söyleşilerdeki karşılıklı muhabbet halini okuyucusuna da kitabı okurken hissettirmesi ve bu insanlar sayesinde zamanı, coğrafyayı ve en çok da âşıklar penceresinden bakarak kendimizi bulmamıza yönelik harcadığımız çabanın, inancın devamlılık göstermesine yönelik vurgusu 20. yüzyıl âşık portreleri kitabının varlığına canlılık katmıştır.

Kitabın geçen zaman içinde yeni okuyucular bulması ve uzun ömürlü olması dileğiyle…

 

Notlar

  1. Özdemir, U. Ulaş. Senden Gayrı Âşık mı Yoktur: 20. Yüzyıl Âşık Portreleri. İstanbul: Kolektif Kitap.
  2. Sırasıyla Âşık Veysel, Âşık İhsani, Nesimi Çimen, Âşık Mahzuni Şerif, Davut Sulari, Neşet Ertaş, Kul Hasan, Mahmut Erdal, Feyzullah Çınar, Ali Ekber Çiçek, Kul Ahmet, Şah Turna, Muhlis Akarsu, Dertli Divani.
  3. Özdemir’e göre kitap içerisinde ifade edilen “âşık” kavramı, mahlası (ozanlık ismi) olan ve saz çalıp söyleyen halk ozanlarını ifade etmektedir. Zaman zaman sadece “ozan” kelimesinin kullanıldığı yerlerde, bu âşıkların şairlikleri imlenmiş ya da kısaca “halk ozanı” yerine ozan kelimesi tercih edilmiştir. Halk ozanı tabirini, -âşık olsun ya da olmasın- âşık repertuvarını icra eden ve bu geleneğin icra üslubuna bağlı kalan icracıları ifade etmek için kullanmıştır. Bkz. Ali Ekber Çiçek, Neşet Ertaş vb.
  4. Buradaki popüler anlamı dinlenilen tarzın kendi dinamiğinde belirli bir geniş kitle ve buna bağlı olarak tüketiminin oluştuğu bir alan anlamında kullanılmıştır. “Pop müzik” kavramıyla özdeşleştirilmemelidir.
  5. Âşık İhsani, Nesimi Çimen, Âşık Davut Sulari, Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek, Kul Ahmet, Şah Turna (soldan sağa)
  6. Yuh yuh adlı eserin Cemali tarafından okunması ve Mahzuni tarafından kabul ve beğeni görmesi.
  7. İhsani’nin Mahzuni’ye yaptığı bir eleştiriden: “…..Dediğim gibi Mahzuni’nin dizelerinde kimi zaman elmas parçaları bulunabilir. Ancak basit bir halk ozanının yapacağı türküler yazdı Mahzuni…”